DİL:

KURUMSAL

TARİHÇE TEŞKİLAT YAPISI VAKIF KAYITLAR ARŞİVİ MALİ TABLOLAR PLAN,PROGRAM VE RAPORLAR VGM ETİK KOMİSYONU

FAALİYETLER

HAYIR HİZMETLERİ YATIRIMLAR KÜLTÜREL FAALİYETLER ULUSLARARASI FAALİYETLER RESTORE EDİLEN TAŞINMAZ VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARI

VAKIFLARIMIZ

VAKIFLARIMIZ

VAKIF İŞLEMLERİ

VAKIF NASIL KURULUR ? VAKIF SORGULAMA BEYANNAME - BİLDİRİM, İSTİSNA VE MUAFİYETLER VAKIF İSTATİSTİKLERİ ULUSAL RİSK DEĞERLENDİRME PROJESİ (MASAK) VAKIFLARIN E_TEBLİGAT ADRESLERİ

YAYINLAR

YAYINLAR

MEVZUAT

MEVZUAT

BİLGİ EDİNME

BİLGİ EDİNME MEVZUATI İLİŞKİLİ BAĞLANTILAR SIKÇA SORULAN SORULAR

İLETİŞİM

İLETİŞİM

GİZLİLİK POLİTİKASI

GİZLİLİK POLİTİKASI
TR - EN

VAKIFLAR GENEL MÜDÜRÜ SİNAN AKSU İLE TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNİN YÜZYILLARA YAYILAN MİRASI ÜZERİNE

14.04.2025

VAKIF MEDENİYETİMİZİN İZİNDE

Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu ile Türk-İslam Medeniyetinin Yüzyıllara Yayılan Mirası Üzerine

Söyleşi: Ziya Uğur

Türk-İslam medeniyetinin en köklü kurumlarından biri olan vakıflar, yüzyıllardır toplumsal dayanışmanın ve insanlığa hizmetin sembolü olageldi. Bu geleneği devam ettiren ülkemizin kadim kurumlarından Vakıflar Genel Müdürlüğümüzde Vakıflar Genel Müdürü Sayın Sinan Aksu ile bu kadim mirasın tarihini, günümüzdeki yansımalarını ve gündemde yer alan pek çok konuyu konuştuk.

"Vakıf; bu dünyada malını terk edip, Allah yoluna sunmaktır."

Vakıf medeniyetimiz çok geniş bir alana hitap ediyor. Geçmişten günümüze çok kadim çalışmalar var. Ama öncelikle, "Vakıf nedir?" bunu sizden duymak isteriz.

Vakıf sözlüğe bakarsanız "mal topluluğu" gibi ifadeler görürsünüz. Allah göstermesin, öyle bir şey değil. Vakıf; malını bu dünyada terk edip, onu Allah yolunda, insanların hizmetine sunmaktır. Karşılıksız bir şekilde, dünyada beklemeden, ahirette sevabını umarak yapılan bir hayırdır. İnsanlar mallarından, mülklerinden vazgeçerek bunu yaparlar.

Bu, bize has bir durum. Yani, bu İslami bir kurumdur. Bugün kilise vakıfları gibi örnekler başka dinlerde de vardır, duyarız. Ama onların hiçbiri bizim anlayışımıza benzemez. Vakıf uygulaması, Hz. Peygamber döneminde Fedek arazisinin bağışlanmasıyla başlar. Ondan önce böyle bir kurum yoktur.

Türkler Müslüman olduktan sonra; her biri, az ya da çok malı olan insanlar bile Allah yolunda vakıflar kurarak büyük bir vakıf medeniyeti mirası bırakmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden bize tam 62.000 vakıf kalmıştır. Biz de Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bu emaneti taşımakla sorumluyuz.

O kadar muazzam bir medeniyetten bahsediyoruz ki... Peki, vakıflar ne işe yarar?

Osmanlı'da ve Selçuklu'da bugünkü anlamda bir devlet işleyişi yoktu. Bu kadar memur, bu kadar belediye, bu kadar kurum yoktu. Ama insanların ihtiyaçları vardı. İşte bu ihtiyaçları karşılamak için en ücra köylere kadar vakıflar kurulmuş ve bu hizmetleri vakıflar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

Mesela, Osmanlı’da imamların ve müezzinlerin maaşını devlet vermezdi. Ama hiçbir imam veya müezzin de maaşsız kalmamıştır. Vakıflar, onların maaşlarını karşılamış; onlara meşruta (lojman) sağlamış; düzenli gelir getiren akarlar oluşturmuştur.

Neredeyse her köyde vakıf tarlaları vardı. Bölgesine göre zeytinlik, cevizlik, fıstıklık gibi araziler... Hayvansal ya da tarımsal üretimden veya değirmen, hamam gibi gelir getirici akarlardan sağlanan gelirlerle camilere hizmet verilmiş; imamların maaşı ödenmiş, akşamları yemek dağıtılmıştır.

Bu yalnızca birkaç örnek... Yüzlerce, hatta binlerce vakıf, cami cemaatine ikram şartı koymuştur. Bu konuyla ilgili yüzlerce vakfın şartı vardır. Kimi helva, kimi salep; yazın ise karpuz, kızılcık ya da demirhindi şerbeti, lokum, iftar yemeği... Saymakla bitmez.

O kadar büyük bir medeniyetten bahsediyoruz ki... Gerçekten, bugün burada sizinle yaptığımız söyleşi bu detayları anlatmaya yetmeyecek. Ama ben, Türkiye'de böyle bir medeniyetin mirasçısı olduğumuzu herkesin bilmesini istiyorum. Ecdadıyla ne kadar gurur duysa azdır bu millet.

Bu söyleşi de belki de bir başlangıç olur, Sayın Genel Müdürüm. Sizinle bu kadim kültürümüzü daha detaylı bir şekilde konuşmak isteriz.

İnşallah...

Vakıfların tarihi Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) dönemine kadar uzanıyor. Bu tarihsel süreçten, geçmişten günümüze vakıf anlayışından bahsedebilir misiniz?

Hz. Peygamber döneminde kendisine ganimet olarak gelen Fedek arazisi Müslümanlar tarafından kullanılmak üzere, Hacca gelen yolcular tarafından kullanılması, konaklayabilmesi, belki hurmalarından istifade edebilmesi için vakfediliyor. Sonra Hazret-i Ömer zamanında yine böyle bir arazi Müslümanların kullanması için vakfediyor ama burada Hz. Ömer çok net şartlar koyuyor: "Alınıp satılamaz, başka birine devredilemez, başka amaçla kullanılamaz" diyor. Çok keskin ve net bir şekilde belirliyor. Mesela Mekke'ye gelen hacıların kullanımı için vakfedilen yerler var.

Hazret-i Ömer'den bu güzel geleneği gören Müslümanlar, imkânı olan herkes vakıf kurmaya başlıyor. Özellikle Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra, Peygamber Efendimizin hayatına daha sıkı sıkıya bağlı devlet başkanlarımız oldu.

"Fatih’in Doktorları Kapı Kapı Gezerdi"

Fatih Sultan Mehmet Han neden diğerlerinden daha büyük denirse... İstanbul'u fetheden bir padişah olarak, ganimetten kendisine düşen yerleri –ki Ayasofya başta olmak üzere imparatorluk sarayı ve çevresi– kendi mülkü olarak alıyor. Ama sonra bu yerleri farklı amaçlarla vakfediyor.

Detayları çoktur. Diyor ki mesela: "Şu şu arazileri ve dükkânları vakfettim. Buradan gelen gelirle 10 tabip (doktor) tutulsun. Bu tabipler, İstanbul'da hiçbir kapıyı ayırt etmeksizin çalıp içeride hasta olup olmadığını sorsun. Hastaları muayene etsin, tedavi etsin, ilaçlarını temin etsin."

Aklınıza gelen ne kadar Türk-İslam toplumuna hükümdarlık eden şahsiyet varsa hepsinin vakfiyeleri var. Bunların içerisinde en büyüğü hangisi diye sorarsanız tabi ki Fatih Sultan Mehmet Han vakfıdır. Niye diyeceksiniz? Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethetmiş, kendisinin kılıç hakkı olarak, ganimetten padişahın payı olarak aldığı yerler işte bugünkü başta Ayasofya gibi o gün kilise olan ve o günkü imparatorluk sarayının mülkleri direk Fatih Sultan Mehmed Han’a geçiyor. Sultan’da bunların her birini farklı amaçlarla vakfediyor. Bu vakfın o kadar ayrıntıları vardır ki mesela “şu arazileri şu dükkanları vakfettim” diyor. Buradan gelen gelirle on tane tabip tutula ve bu on doktor İstanbul’da bilaistisna hiçbir kapı ayırt edilmeksizin tüm kapılar çalına içeride oturanların hasta olup olmadığı sorula hastalar varsa muayene edile, ilaçları verile, tedavi edile. Alın size sağlık alanında bir vakfiye. Fatih Sultan Mehmet Han vakfiyeleri sadece İstanbul'la sınırlı değildir. Fethettiği diğer yerlerde de büyük vakıflar kurmuştur. Çok akar bırakmıştır. Bugün "Eski İstanbul" dediğimiz Suriçi'nin neredeyse tamamı geçmişten kalma vakıf mülküdür. Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde İstanbul Surlarının 1100 m2’lik kısmı var. Mülk vakfedilir, niye sur vakfedilsin? Arazi vakfedilmiş surlar da üzerinde kalmış.

Sadece padişahlar değil, hanım sultanlar da büyük vakıflar kurmuştur. Onların vakfiyeleri de gerçekten hayranlık verici boyuttadır.

Peki, Anadolu'da kurulan ilk vakıf nedir? Hangi maksatla kurulmuştur?

Bizim bazı eserlerde ve kitabelerde çok daha eski vakıflarımızdan bahsediliyor. Fakat elimizde belge olarak soruyorsanız, Pasinler'de (Erzurum) kurulan cami ve ihtiyaçları ile cemaatiyle ilgili olan "Halil Divan Vakfı" vardır ki, elimizdeki şu anda en eski vakıf belgesidir. 1048 tarihli, bin yıllık bir vakfiyedir.

Çok kadim köklü bir yapıdan bahsediyoruz değil mi?

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin tapusudur. Yani Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz yanlış anlamasın ama biz bu topraklara geldiğimiz günden beri... 1071'den kaç yıl öncesinden bahsediyoruz? Yani nasıl bir tapu! O muhteşem bir şey...

Ve bu toprakları mamur etmişiz, bu toprakları imar etmişiz, bu topraklara yatırım yapmışız. Bu topraklarda insanlar rahat ve güvenli yaşayabilsinler diye, her türlü ihtiyacı Allah yolunda vakfederek karşılamaya çalışmışız.

Ben bir tarihçi olarak bu kadar keskin ve iddialı konuşuyorum: Şu coğrafyadaki bu vakıf geleneğinin dünyada bir benzerini bilen, gösteremez. O çağlarda...

Toplumsal açıdan vakıfların fonksiyonu hakkında neler söylersiniz?

Devlet her yere yetişemez. Devlet herkese bir memur atayıp takip edemez. Toplum dediğiniz, zaten yaşayan; birbirini koruyan, birbirini kollayan, birbirine sahip çıkan bir yapı olmazsa, zaten Avrupa gibi oluruz. Allah göstermesin.

Avrupa'da üst kattakinin alt kattakiyle alakası yok. Aynı mahallede yaşayanların birbiriyle alakası yok. Çok birinci derece akrabalar dışında birbiriyle bir bağı yok. Belki bizi biz kılan Avrupalılardan çok daha üstün kılan özelliğimiz işte bu toplumsal dayanışmamız. Bu dayanışmanın da olmazsa olmaz kurumu yine vakıflardır.

Yani bugün "STK"lar dediğimiz, yani sivil toplum kuruluşları dediğimiz yapıların bel kemiğidir, omurgasıdır, beynidir vakıflar. Vakıflar olmasaydı bu Stk’lar olmazdı diyebilirsiniz rahatlıkla…

Çünkü vakıflar hem İslami hem insani bir mantıkla kurulmuş. Hem insanların ihtiyaçları giderilsin hem de bunu yaparken Allah rızası kazanılsın.

Kurulan bu 62.000 Osmanlı vakfı, her biri insanın bir ihtiyacını veya aç kalan bir hayvanın bile aç kalmaması için bir gayret içerisinde olmuş.

Yani dünyaya bir düzen sağlamak için... Leylekleri tedavi eden vakıftan tutun, kışın aç kalan hayvanlara saman ve yem veren vakıflara kadar... Muhteşem bir medeniyet.

Ve bu toplumu da birbirine öyle bir kenetlemiş, öyle bir bağlamış ki... Aman vakıf malına el sürmeyin aksi halde dünyanızla birlikte ahiretiniz de berbat olur diye uyarılarını yapmış. Böylelikle, vakıf mallarının nesilden nesile aktarılarak günümüze gelmesini sağlamış.

"Vakıf Malına El Sürmek Vebaldir"

Şüphesiz vakıf malını almak çok büyük bir vebaldir. Vakıf olan her şeyin vakfın gayesine uygun şekilde kullanılması gerektiğini biliyoruz.

Onunla ilgili çok güzel bir söz var:

“Şart-ı vâkıf, nass-ı şâri gibidir”

Yani vakfedenin şartları, Allah'ın ve Resulü'nün sözü gibidir. Onun için vakfedenin şartları dışında malının kullanılmasına asla ve asla müsaade yoktur.

Peki kendi maksadı dışında kullanılan yerlerle ilgili... Günümüzde ne tür uygulamalar yapılıyor? Ne tür yaptırımlar var?

Maalesef bazı dönemler vakıf malları amacı dışında kullanılmış, satılmış. Mesela çok önemli bir vakıf eseridir Divriği Ulu Camii. Yıllarca amacı dışında kullanılmış. Tahıl deposu yapılmış, hapishane yapılmış, polis karakolu yapılmış, depo yapılmış. Ta 1950'lerde, Demokrat Parti sayesinde tekrar camiye dönüştürülmüş.

Bunun gibi yüzlerce, yani sayısı 2000'den fazla cami, bir şekilde satılmış ya da vakfedilme amacı dışında kullanılmış.

Bazı hassasiyetler demek ki ortadan kalkmış. Ama Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bunların hepsinin bizde belgesi var. Burada oturup da yalan yanlış bir şey ifade etmek istemem ama isteyen gelip bakabilir.

Geçmişte pek çok vakıf malı, devletin kurumları tarafından, belediyeler tarafından... Maalesef bazen yanlış şekilde amacı dışında; işte yeşil alan gibi gösterilerek kullanılmış, vakfedilme amacına aykırı işler yapılmış.

Eğitim alanında vakfedilen bir mülkün mutlaka eğitim alanında hizmet vermesi gerekirken, bu hassasiyetler gözetilmemiş. Ama bugün vakıflar için olağanüstü bir gayret sarf ediyoruz. Vakfedilme amacı bizim için esastır. Ne yapacağımızı vakfiye senedi belirler. Vakfın senedi bizim anayasamızdır.

Türkiye Cumhuriyeti kanunları da bize bu konuda yetki verir.

Vakıf medeniyetimiz bir dönem o kadar ileri seviyelere ulaşmış ki göçmen kuşlar için bile vakıflar kurulmuş. Bu durumla ilgili neler söylersiniz? Bu, toplumda birçok şeyin aşıldığını ve birçok konuda ileri noktalara gidildiğini gösteriyor ki bu kadar hassas düşünülebilmiş.

Hassasiyet o kadar üst noktadaki yani çocukları pikniğe götüren vakıflar kurulmuş, mahkûmlara tatlı ikram eden vakıflar kurulmuş. Uç örnek vereyim ama bunlar uç örnekler; gerçekten çok çarpıcı.

Kız çocuklarına, evlilik çağına gelen genç kızlara çeyiz yardımı yapan vakıflar... Kuş evleri yapımı... Çeşmeler... Binlerce, belki on binlerce çeşme yapmak için vakıflar kurulmuş.

Nerede bir eksiklik görülmüşse, Allah rızası için o eksikliği gidermek amacıyla bir vakıf kurulmuş, bir hayrat vakfedilmiş. İnsanlar kullansın diye hayrat mülkler vakfedilmiş: cami, mescit, mektep...

İnsanların istifade etmesi için akarlar vakfedilmiş: araziler, değirmenler, kervansaraylar, çarşılar, arastalar... Kapalıçarşı mesela... İstanbul'daki bütün kapalı çarşıların mülkiyeti bugün hepsi bizde değil ama…

Hamamlar... O dönemin en büyük akarı hamamlardır. O günlerde insanlar evlerinde bugünkü gibi bir su şebekesi sistemi olmadığı için hamamlarda düzenli su bulurlardı.

Ve son olarak da hayır şartlarıyla vakıflar kurulmuş. Hayrat, akar ve vakıf şartı... Bu üçü bir araya getirilip bir vakfiye yazılmış ve vakfedilmiştir.

Allah, o vakfedenlerin şartlarını kıyamete kadar uygulayacak nesiller nasip etsin, bizleri de vesile kılsın. Bugün açısından da Allah'ın izniyle ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyoruz.

Gerek ülkemizde gerek gönül coğrafyamızda pek çok vakıf eseri ihya ediliyor. Deprem bölgesinde de çok önemli çalışmalarınız var. Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak yapılan bu çalışmalarla ilgili bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Allah tekrar yaşatmasın. 6 Şubat depremleri... Gerçekten Rabbim korusun. 377 tane abide eser, yani çok önemli tarihî vakıf eseri bu depremde zarar gördü, yıkıldı. Büyük bir felaket.

Fakat Allah belki vakfiyeleri tam da bunun için nasip etmiş. Biz, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün gelirleriyle bu eserleri tek tek şu anda ayağa kaldırıyoruz. Allah nasip ederse, 2026'nın ilk çeyreğinde tamamına yakınını bitirip tekrar milletimizin hizmetine sunacağız, cemaatleriyle buluşturacağız.

Bu işin atamayacağınız kadar büyük bir şerefi, onuru, mutluluğu var. Yani 500 yıllık bir camiyi tekrar inşa ettiğinizde, buna bir yerinden vesile olduğunuzda, bir taşına emeğiniz geçtiyse, bunun mutluluğu sizi gerçekten mesut ediyor, çok rahatlatıyor.

Allah, Vakıflar'da çalışan tüm arkadaşlarımla birlikte bizlere bunu nasip etti. Bu büyük bir şeref.

Habib-i Neccar, Maraş Ulu Camii, Adıyaman Ulu Camii, Malatya Yeni Camii... Bunlar, o bölgelerin sembolleri, abide yapıları... Şehrin simgesi olan bu yapıları eskisinden belki daha da sağlam bir şekilde tekrar inşa edip cemaatleriyle buluşturacağız.

Bu çalışmalar gerçekten çok kıymetli ve önemli çalışmalar. Tabi bu restorasyon çalışmalarının yanında hayır hizmetleri de Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün önemli görevlerinden. Bu çalışmalar hakkında da biraz bilgi verebilir misiniz?

Onlarca değil, yüzlerce işimiz var şu anda. Ama büyük başlıkları sayayım:

Ramazan ayında günlük 100.000'den fazla insanımıza iftar veriyoruz. Bazılarına sahur veriyoruz. Bir kısmını tabldot olarak sunuyoruz. Özellikle büyük hastanelerin çevresinde, meydanlarda, ihtiyaç sahibi mahallelerimizde... Allah nasip ettiği müddetçe çok hayırlı bir iftar organizasyonumuz var.

Ramazan şenliklerimiz var. Her çadırımıza gelen çocuğumuza bir gofret, bir hediye vererek çocuklarımızı da boş göndermemeye çalışıyoruz.

Bu bayramda inşallah 21.000-22.000 yetim ve öksüz çocuğumuzu bayramlıklarıyla giydireceğiz.

Yaz döneminde 1.500 çocuğumuzu sünnet ettik. Bu yaz da yine sünnet organizasyonlarımız olacak.

300 genç kızımıza çeyiz yardımı yapıyoruz.

3.000 hafızlık öğrencisine aylık 3.000 lira harçlık veriyoruz.

Çocukları yazları pikniğe götürüyoruz.

Her bir hapishanede bir gün "tatlı günü" yapıyoruz.

Ve sadece bunlar değil... Yüzlerce vakıf şartını yerine getirmeye çalışıyoruz.

Her ay 75.000 aileye çok kapsamlı, büyükşehirlerde yaklaşık 23-24 kilogramlık gıda kolileri ulaştırıyoruz.

5.000 ila 50.000 çocuğa burs veriyoruz.

7.000 engelli vatandaşımıza evde bakım hizmeti sunuyoruz.

Yani vakıfların hizmet alanı o kadar büyük ki...

Bu hayır şartlarını yerine getirmek hem bizim üzerimize bir vebal hem de çok büyük bir mutluluk. Yaptıkça bereketi artıyor. Çok şükür…

Daim olsun inşallah.

Allah razı olsun.

"Ayasofya’da İbadet Edenlerden Ücret Alınmaz"

Son zamanlarda gündemde çokça yer aldı. Ayasofya'ya giriş ücretleri konusunda bilgi verebilir misiniz? Hangi ziyaretlerden ve kimlerden ücret alınııyor?

Samimi sorduğunuz için samimiyetle cevap vermek istiyorum. Ayasofya 1500 yıllık bir yapıdır. Ayasofya’yı bir defa çok sayıda fuzuli insanın kullanması yanlış. Fatih Sultan Mehmet Han'ın kıyamete kadar cami olarak kullanılması şartıyla vakfettiği bir eserdir. Camiye dışarıdan gezmeye gelenler için bir vakfiye yok arkadaşlar, kusura bakmasınlar. Bu Türkiye için çok sembolik bir değer, çok önemli bir eser. Biz bunu korumakla da mükellefiz.

Aynı zamanda şu anda Ayasofya'nın restorasyonunu yapıyoruz. İbadet dışında gelenlere, özellikle turistlere, üst katta bir galeri katı var. Kullanmadığımız ve orada Bizans dönemi eserlerin çoğu orada bulunuyor. Onları görmeye gelenlerden de ücret alıyoruz.

Ama çok net bir şekilde altını çizerek söylüyorum: Hiçbir Müslüman'dan -Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasına gerek yok, başka ülkelerin vatandaşı da olsa- namaz kılmak için gelirse ücret alınmaz.

Üst katı gezmek istiyorsanız belli bir ücret var. Öyle yani. Zaten statik olarak da orada yoğunluğun kontrolü gerekiyordu. Buna bir fren gelmesi gerekiyordu. Caminin içerisinde korkunç bir uğultu ve patırtı vardı. Bunu gidermeye çalıştık. Ve giderdik. Gidenler de maalesef caminin içinin temiz olmadığını görüyordu. Bu kadar yoğunluktan dolayı caminin şu anda çok daha temiz ve huzurlu bir ortamı var.

Arkadaşlar, biz Ayasofya'dan ziyarete gelenlerden para alıyoruz ama ibadete gelenlerden para almıyoruz. Bu da vakfiyeye uygundur ve eseri de korumaya çalışıyoruz.

Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün pek çok hizmetinden bahsettiniz. Bu hizmetleri yaparken kullandığınız gelir kaynakları nelerdir? Yani tüm bu çalışmalar ve hizmetler vakıflara özel kaynaklarla mı yapılmakta, yoksa kamu kaynakları da kullanılıyor mu?

Hiç kullanmıyoruz. Tamamen ecdadın bize vakfettiği akarlardan sağladığımız gelirlerle... Ama tıkanmak üzere. Allah kolaylık versin.

Sayın genel müdürüm çok teşekkür ederiz, kıymetli vaktinizi ayırdınız.

Vakfiyeleri bu kısa süre içerisinde belki izah etmek çok zor. Vakıflar gerçekten bir deryadır, bir denizdir. Hangi alana girseniz, orada müthiş incelikler, müthiş hassasiyetler görürsünüz.

Bu bir Türk-İslam medeniyetinin müthiş bir kurumsal mirasıdır ve gerçekten dünyada eşi benzeri yok. Olanlar da bizden taklit. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vakıf medeniyetine sahip çıkması, bizden sonra gelenlerin de bunu daha ileri noktalara taşıması, Allah vakıf insanların sayısını çoğaltsın yapılan hayırları arttırsın inşallah.

Söyleşilerimizde mutad olarak sorduğumuz bir soru var. Size de yöneltmek isteriz: Sinan Aksu'nun gönlündeki Hacı Bayram-ı Veli'den bahseder misiniz?

Vallahi, Hacı Bayram-ı Veli Ankara'nın manevi atmosferidir. Kalbidir. Ben Hacı Bayram’da kendimi iyi hissederim. Çocukluğumdan beri Hacı Bayram'da çok zaman geçirmişimdir. Haftada bir uğramaya çalışırım Hacı Bayram'a.

Kim Hacı Bayram'a hizmet etmişse, dünyası da ahireti de mamur olur inşallah. Hacı Bayram Camii ve çevresi bir vakfiyedir, türbe bir vakfiyedir. Onun için vakfiyenin amacına uygun olarak kullanılması bizim için olmazsa olmazdır.

Hacı Bayram ve cami ve civarı... Ankara'nın ve hatta Türkiye'nin... Maneviyat noktasında gerçekten böyle bir zenginliği oluştu son dönemde, bundan da çok mutluyum.

Yani başka camilerde de mutlaka namazımız kabul oluyordur, Allah kabul etsin ama Ankara’da Hacı Bayram’da manevi bir mutluluk hissediyorum ve Hacı Bayram'a hizmet etmek için de elimden geleni yapıyorum.

En son geçmişte bozulmuş olan çilehanesinin restorasyonu nasip oldu. Ondan sonra zaten Melih Gökçek Bey zamanında Hacı Bayram'a çok güzel hizmetler yapıldı. Eksik kalan birkaç husus varsa da onları da biz yapmak istiyoruz inşallah.

Hacı Bayram'ın hemen altında geçmişte büyük selde yıkılan Ördekli Mescidi var Ördekli mescidinin şu anda projeleri hazırlanıyor. İnşallah kısa zamanda onu tekrar ayağa kaldırıp cemaat ile buluşturacağız.

Geçen birkaç ay önce, 1945'ten beri kapalı olan İsfehani Mescidi vardı. Onun restorasyonunu yaptık, cemaati ile buluşturduk.

Yine Abdülkerim Erdoğan abinin bizlere yönlendirdiği Hatip Ahmet Çelebi Zaviyesi var. Onunla ilgili bir proje planlıyoruz. Yine Bent Deresi’nde bir hamam var inşallah ileride ayağa kaldırmak istiyoruz.

Yani bunlar atalarımızdan bizlere miras. Hacı Bayram'ı daha da güzel kılacak. Hacı Bayram'ın daha manevi ve tarihi atmosferini zenginleştirecek. Bu yapıları da ayağa kaldırırsak çok mutlu olacağız inşallah.

Vakıflar da misyonunu orada tamamlar inşallah.

Çok teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.

Sağ olun, var olun.

YÜKLENİYOR

"Vakıflarla ilgili konulara gelince; bilinmektedir ki vakıflar memleketimizin mühim bir servetini teşkil eder. Bu servetten millet ve memleketin gerektiği şekilde istifade edebil​mesi için Şer'iyye Vekâletiyle beraber bütün Bakanlar Kurulunun ve hatta Yüce Meclisin bu hususu ehemmiyetle tetkik ile bu büyük müessesenin haraplıktan korunmasını ve memlekete faydalı bir hale konulmasını temenni eylerim."

Mustafa Kemal ATATÜRK

1 Mart 1922, TBMM

Devamını Oku »

"Vakfedenin şartı, Allah ve Resulü’nün sözü gibidir."

SİNAN AKSU

Vakıflar Genel Müdürü

 

 

"Vakıflar iyilik ve takvada yarışınız ilahi emrinin tecessüm etmiş halidir."

Recep Tayyip ERDOĞAN

TC.CUMHURBAŞKANI

 

 

"Bizim medeniyetimizdeki vakıf anlayışı, onun bizlere kazandırdığı manevi şuurun teşekkülüdür"


MEHMET NURİ ERSOY
Kültür ve Turizm Bakanı

BASINDA VGM TV'DE VGM
DUYURULAR
TÜM DUYURULAR »